ŞEYLERİN MASUMİYETİ / ORHAN PAMUK--- CİHANGİR'DEN HATIRLADIKLARIM



Haftasonum heyecan içindeydi.  Sadece bu kitabın verdiği haz benim en kuvvetli motivasyonumdu. İçinde ki babamın çocukluğunu anlatan, dinleten, baktıran, görseller beni coşturdu. Çok mu abartıyorum. Olabilir. Bazen şımarmaya da ihtiyaç var .Aynı dönemde aynı mekanlarda yaşamışlar. En son ziyaretimde halam da gözleri dolu dolu bana anlattı, heyecanla, Çukurcuma, Firuzağa ve Cihangir’i.
Kitabı okur okumaz gidip gezmiş oraları. Eski evimizi görmüş. Dedeleri İstanbul’a geldiklerinde Cihangir’den bir arsa alıp, üzerine ev yaptırmıştı. O ev, dedeleri öldükten sonra satılmıştı ve daha geçen seneye kadar , satın alan kişi tarafından , miras konusu yüzünden aynen duruyordu. O gittiğinde , yıkılıp yerine yenisi yapılmıştı. Eski evi de o haliyle görüp fotoğraflamak isterdim, ama olmadı. Sadece hatıralar ve gören gözlerimle aklımdalar. Ben çok az hatırlıyorum, ama babam , halalarım ve amcam , ve tabii ki babaannem dün gibi hatırlıyorlar.

Kitaba babamla birlikte bakıp, tek tek sayfalarını birlikte çevirdik. Eski İstanbul fotoğrafları, objeler, koleksiyon kartları… ve her sayfada, burası şurası, bundan dedenin vardı, bu kartlardan benimde vardı, şu şöyleydi, bu böyleydi diye anlattı. Ben de yanında kedi gibi dinledim. Bizim oturduğumuz evin, babaannemin yani kendi evlerinin krokisini çizdi.  Önümüzde ki günlerde, küçük halamla  ( peri hala :) ) birlikte gideceğiz müzeye, ve o tarihi sokaklarda , anılarımızla gezeceğiz. Bunları düşünmek bile beni çok heyecanlandırıyor.

Cihangir’de ki evin bende iz bırakmış bir anısı da var. Arka bahçede yaklaşık 30 tane kediye bakardı babaannem. Yemek vermeye indiğinde, bahçe kapısı kapandığı anda, bütün bahçe çevreden akan kedilerle dolardı. Ben de üst kattan pencereden kedilere bakardım. Hatırladığım en tatlı şeyde, küçük leğenlerin içinde her anne kedinin 3-5 yavrusu oluşuydu. Onları sevmeye inerdim bahçeye… halen o kedilere dokunduğum anı hissederim.Yine bir gün babaannem aşağıya kedilere inmişti, bende heyecanla kedilere bakmak istediğimi hatırlıyorum. Dedemin de telaşla beni pencereden baktırdığını ve eski tip pencerenin başıma düştüğünü … Telaştan mandalını takmayı unutmuş. Çok üzülmüştü. Benimde tam kafamın üstünde 4-5 dikişlik bir yara izi kaldı Cihangir’den.  


Orhan Pamuk, bir ilke imza atmış. Roman ve müzesini aynı anda düşünmüş. Yazmaya başlamadan önce, evi satın alıp, çevresinde ki antikacılarda dahil olmak üzere eşyaları toplamaya başlayıp, sonrasında da romanı oluşturmaya başlamış. Kitapta, buna nasıl karar verdiğini anlatıyor.  Müzeye gitmeden önce bu kitabı ve Masumiyet müzesini tekrardan okuyacağım. 

Kitapta yine birçok işaretlediğim yer var.  Beni çok etkileyen ve hemen not aldığım kısımsa, bu kitapta ki fotoğraflarla ilgili. 1950’li yıllarda 1 milyon nüfuslu İstanbul’da herkes birbirini tanırmış. Kitapta ki fotoğraflara rahmetli dedem ya da bir gözü hiç görmeyen babaannem baksa, acaba tanıdığa rastlarmıydı. Ya da bu kitabı eline alan  bir İstanbul’lu kendi ailesine ait bir fotoğrafa rastladığında ne hissedecek.  Yine çok etkileyen bir bölüm ve bir anı fotoğrafı da benden.
Cihangir'de ki evin bahçesinden.
Ortada ki babaannem, yanında dedem.
Sağdan sola; Büyükhalam tam ortada ki babam, yanında kucakta ki amcam, taşıyan küçük halam,
yanındaki de ortanca halam.

kırmızı elbiseli ortanca halam , yaslandığı koltukta ki babaannem, en solda yarım çıkan babam, oturanlar, kuzenleri ve büyük halalar.
Duvarda ki resimde de babamın Rus babaannesi...

Sırada benim bu evde ki fotoğraflarım var, onları bir sonraki Cihangir postunda

Yorumlar