FRANSIZ TADINDA BİR ŞEHİR; CENEVRE

 Zürih'ten Cenevre'ye doğru trenle yola çıktık. 3 saatlik bir yolculuktu. Kahvaltımızı trenin yemekli vagonunda yaptık. Kahve ve Kruvasan. Cenevre'ye gidene kadar birçok şehirden geçtik. Solothurn, Biel, Neuchatel, Lozan, ve bir çok kasabadan geçerek Cenevre'ye vardık. Hemen bir Fransız kentine geldiğimizi hissetmeye başladık. Konuşmalar, tabelalar , herşey Fransızca...

Trenle şehirlerin ortasından ve çevresinden dolaşmak ve görüntünün gözlerinizin önünden bir film şeridi gibi geçmesi çok keyifli.
Üzüm bağları. Sanırım Lozan'dı burası.





Cenevre'den Tren istasyonundan çıkar çıkmaz, sağ kolda ilk dükkan. Mutlaka ama mutlaka yolunuz düşerse uğramalısınız. İstanbul'da böyle lezzetli bir döner yiyemezsiniz. Kıymasız döner . Tadı halen damağımda. İstanbul'lu bir Türk işletiyor.

Adım başı fotoğraf çektim yine tabi. Sadece bazısı...


 Postane'si.
Cenevre gölüne , tren istasyonundan çıktıktan sonra 100-200 metre yürüdükten sonra ulaşıyorsunuz. Sizi hemen arsız kuğular karşılıyor. Hadi gidiyoruz deseniz, peşinizden gelicekler. Yiyecek birşeyler için elinize bakıyorlar.

Cenevre gölü, o kadar şeffaf ve berak ki..

 Hemen kenarında ki Four Season Oteli...
Biz Cenevre'ye giderken, nereyi nasıl gezeceğimizi bilemeden gittik. Ama herşey o kadar rahat ki. Hemen Turist info bürosuna giriyorsunuz. Şehir planı istiyorsunuz. Gezmek istediğiniz yerleri, tarihi yerleri, müzeleri, katedralleri, eski şehir neresi görebiliyorsunuz. Ayrıca alışveriş haritası bile var.
Üçümüzün elinde birer harita, Melisa'da dahil, orası burası derken, Cenevre'de müzelere girmeden, kısa bir gezinti yaptık. En önemlisi ve simgesi olan, Fıskiyesini görmekti. Mont-Blanc tarafı.
Cenevre gölünde kısa olan bir geziyi seçtik ,45 dakikalık olanını . Gişe'de ki bayan Türk'tü ve çok kısa vaktimiz olduğu için, bize gezmek için tavsiye edeceği yerleri öğrendik. Not aldık.
Göl gezisi esnasında sadece16 adet görülecek binayı anlatıyordu. Bunların hiçbiri dikkatimi çekmedi. İnanın sizinde çekmezdi. Bizim Boğaziçi'nin tadını alanlara burası hiç zevk vermez. Sadece, aaa, 140 metrelik fıskiye diyorsunuz ve karlı dağları görünce heyecanlanıyorsunuz. Diğer botanik bahçesiymiş, bilmem kimin villasıymış, parkmış, hiç ilgilenmiyorsunuz. Deniz bile kokmuyor.

 Amerika'dan gelmiş Kaliforniyalı bir turist çekmek istedi bu fotoğrafı. İstanbul'dan geldik diyince, onunda , diğer İsviçreli'ler gibi, gözleri büyüdü. Türkiye'den geliyoruz demedik hiç kimseye. İstanbul'dan geldik diyince, herkes İstanbul'la ilgili anılarını, görüşlerini anlatmaya başlıyordu. Cenevre'de dünyanın her ülkesinden turist vardı diyebilirim. Herkes turist gibiydi.


 Yat limanı.
  Birleşmiş Milletler binası.


Villalar..

 Bu dağlar çok etkileyici.



 Gölün çevresinden manzaralar.



Cenevre'nin merkezinden..


 Çevre'de birçok etkinlik, çeşmeler, heykeller, dükkanlar var. Tam göbekte çok hoş restaurantlar ve müzik. Belki bu bölgede onlarca fotoğraf çektim.

Eski Cenevre...

Saint Peter's Cathedrali.

Dıştan etkileyici görüntülerine rağmen, içten çok güzel değildi. Taksim'de ki St.Antuan Kilisesi daha renkli diye düşünürken, arkama döndüm ve aşağıda ki orgla karşılaştım.

Devasal boyuttaydı. Çalarken içerde oluşan müziğin etkisini düşünemiyorum.












 Katedralin arka sokakları...


Fotoğrafları hep ben çektim. Beni çeken yine ben.


Cenevre kantonunun , İsviçre'ye katılması anısına yapılmış. Bir kadın Cenevre 'yi, diğer kadın İsviçre'yi temsil ediyor.



 
Bu lahitte , tam gölün yanında, Mont Blanc meydanına yakın. Çevresinde dua edenler, nikah tazeliyen 70 yaş üzeri teyzeler, amcalar vardı :) Çok hoşlardı. Kutsal bir yer anlaşılan.





Lahitten detaylar.


Çevrede kısa bir gezintinin ardından, yemek yemek istedik.
Bu görüntü ve lezzeti hiç bir zaman, ama hiçbir zaman unutmayacağım.
Trene binip Bern'e doğru yola çıkmadan önce karnımızı iyice doyurduk.

Yorumlar