Cumartesi günü Didem'le birlikte çocukları Topkapı Sarayı'na götürmeye karar verdik. Yaz gelmeden, kalabalık olmadan, rahat rahat gezelim dedik. İki cüceyle ne hayal ettiysek, gidiverdik, dayanıverdik öğleden önce sarayın kapısına. Harem'e girmek için ayrı bilet alınıyormuş. Elimizde ki haritadan zaten diğer kısmı epey büyük , orayı da gezersek yoruluruz dedim. Didem'de ben zaten orayı bilsin istemem, boşver, dedi. Sonra Melisa duymuş aramızda konuştuklarımızı " Siz bizi oraya neden götürmediniz, bilerek götürmediniz, ne varmış orada, neyi öğrenmeyelim, ne kadar kötüsünüz, bize öğretmiyorsunuz " diye laflar etti. Çok dikkatli olmak lazımmış demek, konuşurken, cücelerin kulakları çok keskin :)
Terracota Çin hazineleri sergisi güzeldi. Çin ayağımıza gelmiş. Topkapı Sarayı'nın güvenlik görevlileri çok ilgiliydi. Özellikle çocuklara çok ilgili davranıyorlar.
Biri tutturduk, sesli rehber alalım diye, diğeri de istedi. Sesli rehber aldık ve her adımda rehbere rehberlik ettik. Rehber hizmetkarıydık biz Didem'le. Saray gezmek neymiş ki. Boş ver Saray gezmeyi fotoraf çekmeyi, keyifle bahçede gezinirken, geçmişe dalıp hayal etmeyi, boşver, boş işler onlar.
Bizim asıl ve asli görevimiz; kulaklardan çıkan kulaklıkları tekrar yerine takmak, numaraları tuşlamaya yardım etmek, tekrar tuşlamak hatta, saç düzelt, kulaklık tak, numaraları gördükçe, " anne anne, anne , numarayı basayımmılara" cevap ver, kulaklık düşer, kulaklık tak," anne ... numaraya ne zaman gelicez, geldik mi, basayım mı, geldik anne, basayım mı" " bas kızım, sende kurtul bende kurtulayım " " anne yine çıktı kulaklık" " ver ben dinleyim anlatayım " " olmaz ben dinleyim, ben anlatayım " " anneee kulaklık" ... hazine odaları gezilirken turistlerin ardından sıralara girmeler. "Kızım çık oradan bitmez yoksa bu çile." Kendi saraylarımızı rahatça gezememek ne kötü.
Sağolsun insanlarda o vitrinlerin önüne yapışmış, alamıyorsun. Didem'in dediği gibi " değerli takıları üstlerinde hayal ediyorlardı herhalde" Adım adım gez, ama kulaklık katili olma diye zor tut kendini. Çünkü diğer ucunda kimliği bırakmışız karşılığında.
İşte böyle tükene tükene, bir Topkapı Sarayı gezisi yaptık. Harem'siz :) Bize bu bile fazlaydı. Numaralar bir an evvel bitsin diye dua ettim içimden. Kulaklık bilmem kaç defa kulağa oturtuldu, her defasında kopartma fikriyle birlikte. Hem kulak, hem kulaklık :)
Hiç yorulmak bilmeyen ben, yoruldum, bitkin düştüm, bacaklarım ağrıdı, kalçalarım ağrıdı, başım hafiften ağrıdı, karnım deli gibi acıktı. Hadi Mc Donalds'a dedim. Ne zaman gelicez, ne kadar yürüyeceğiz marşıyla birlikte orayada vardık, Allah'ın izniyle :) Yedik içtik, keyif yaptık, neyse, hepimiz sakinledik. Sesli rehber ve Topkapı Sarayını geride bırakarak, eve doğru yol aldık.
Herşeye rağmen keyifliydi. Bugünleri anıp, güleriz herhalde.
Yorumlar
Yorum Gönder